top of page

Homo Sacer e La Nuda Vita

KUTSAL İNSAN VE ÇIPLAK HAYAT

07.05 - 07.06.2024

Tamirevi Mardin

P3289735.jpg

Giorgio Agamben’in siyaset felsefesinin temelinde, eski Roma hukukunda yer alan homo sacer “kutsal insan” olarak adlandırılan figür yer alır. “Kutsal insan” vatandaşlıktan çıkarılmış; “kurban edilemeyen ama öldürülebilen” kişidir. Onun hayatı hem dinin hem hukukun hem de ahlakın askıya alınmasını simgeler. Dini ritüeller içinde kabul görmez, öldürülmesi ise suç teşkil etmez. Bu tür bir kategorinin varlığı Agamben’e egemenlik denen şiddet biçiminin işleyişini düşündürür. Ona göre egemenlik çıplak hayatlar üreterek kendini var eder. Egemen potansiyel olarak herkesi homo sacer yapma gücüne sahiptir. Böylece siyaset çıplak hayatı, bizzat yaşamı merkezine alan “bio-siyaset olarak” tesis edilir. Agamben bir adım daha ileri gider ve Antik Yunan’da yaşam sözcüğünün iki anlama geldiği bilgisine ulaşır: Bunlardan ilki Zoe ikincisi ise Bios’tur. Zoe, yalın yaşamı işaret eden biyolojik bir varlık, bir var oluş biçimiyken, bios siyasal ve kültürel değere sahip bir yaşamı tanımlamaktadır. Zoe terimi Agamben’e göre çıplak hayata karşılık gelir. Bios ise, toplumsal yaşamın içerisindeki düzene tutunmuştur.

 

Metin Ünsal’ın sanat pratiği bio-siyasetin cereyan ettiği mecra olarak çıplak yaşamı merkezine alır. Sanatçının üretiminde çıplak hayatlar somut varlıklarıyla ve tüm kırılganlıklarıyla gün yüzüne çıkarken, egemenliğin doğası da görünür olur. Egemenliği var eden yasa ile sınırlanmamış şiddettir. Şiddet ise akışkan, biçimsiz, katmanlı, yoğun ve kuşatıcı niteliği ile yaşamı soluksuz bırakır. Şiddet istisnai bir hal değildir. Aksine içinde bulunduğumuz sistem içinde şiddet olağanüstü halin kural haline geldiği bir topografya oluşturur. Sanatçı egemenliğin “bios”u çıplak hayata, “zoe”ye dönüştürdüğüne şahitlik eder. Sanat ise bedeni şiddetle şekillendiren hükümdarlığın karşısında yaşamı savunmanın yollarını araştırır.

 

Metin Ünsal resim, heykel, 3D animasyon ve farklı teknikleri kullandığı yerleştirmelerle bazı yaşamların “can” değeri taşımaması üzerine işler üretiyor. İnsan merkezci olmayan bir yaklaşımla, “canlılığı” tüm türleri kuşatan bir yerden kucaklıyor. Doğa ve kültür ayrımının ötesinden bakarak soruyor: Hangi yaşamlar makbul ve kutsal sayılır? Hangi ölümlerin yası tutulabilir? Hangi bedenlerin yaşam hakkı ve onuru savunulabilir? Şimdi tüm bu sorular Mardin’de Mezapotamya’nın belleğinde yeniden mayalanıyor. Metin Ünsal’ın mekana özel olarak tasarladığı “Kutsal insan ve Çıplak Hayat” başlıklı sergi kentin bedenini bir şiddet ve direniş mekanı olarak yorumluyor. 

 

Sanat pratiğinin bizzat yaşam üzerine tahakküm kurarak tesis edilen egemenliğin karşısında bir duruşu var. Çünkü sanat bedenin tüm duyusal zenginliğiyle özgürlüğü deneyimlemesine alan açıyor. Sanat hatırlıyor ve yas tutuyor. Sanatçı ısrarla soruyor: Beden bir coğrafya ise, bu coğrafyada şiddetin kader olması şart mıdır?

               

 

Ezgi Bakçay

Our Clients

bottom of page